İnsanlar sabah uyandıktan sonra herkesin kendine has ve değişik tarzları bardır.Sabah gazete okurken bile okurken her bir satırda gözlerinin önünde bambaşka renkler belirir. Kapı çaldığı zaman çevrelerinde farklı büyüklükte üçgenler gözükür. Gökkuşağına baktıklarında farklı sesler duyabilirler. Do notası çalınınca mavi renkler görebilirler. İşte tüm bunlar, hayal gören birinin değil, sinestezi sahibi insanların yaşadıkları farklı olaylardır.
Kelimenin etimolojisine baktığımızda; syn(birlikte) ve aisthesis(algı/his/duyum) kelimelerinin birleşmesiyle oluşmuştur. Ortaya çıkan Synaistesia kelimesi, birleşik his ya da birleşik duyum olarak tercüme edilebilir. Kaynak olarak hissizlik, duyu eksikliği anlamına gelen anesthesia(anestezi) kelimesiyle aynı temele dayanır.
Tıp sinesteziyi, bir algı modalitesi uyarıldığında birden fazla kanalda uyarılma oluşması olarak tanımlar. Metafor, sembolizm kelimeleri gibi, çeşitli sanat ürünlerinin tanımlanmasında kullanılan sinestezi kelimesinden farklı olarak bu olguyu yaşayan kişiler, kasıtsız ve sürekli olarak oluşan benzetmelerden bahsederler. Kısaca, birden fazla algı sistemi aynı nesnelere kendi yorumlarını aynı kuvvette verirler. Sinestezi sahibi insanlar, örneğin, insanları insan olarak değil de, görsel/işitsel/tekstürel vb. bir nesne/olgu olarak hatırlar ve benimserler; annesini ılık süt, kardeşini bir kedi vb. olarak gören/hatırlayan/düşünen biri gibi…
Demografi olarak genelde solak ve çift el kullananlarda ve kadınlarda daha sık rastlanır ve irsi olduğu düşünülür. Bu kişilerde hafıza fonksiyonları güçlenirken matematiksel ve mekânsal algı fonksiyonları zayıflar. Sinestezinin, beynin sol yarım küresiyle ilgili ve hipokampüs bezine bağlı bir fonksiyon olduğu düşünülür. İstatiksel olarak çok nadir rastlansa da ‘normal’ bir beyin fonksiyonudur. Her beyinde gerçekleşen bir sürecin bazı insanlarda bilinç yüzeyine yansımasından kaynaklanır.